Otizm Yüzünden Hayat Ertelenmez!
Mutluluk, tanımlaması zor, uçucu, elle tutulmayan, alabildiğine göreceli bir kavram ya da deneyim. Belki bu kadar belirsiz, tanımlamaza yakın ve öznel olması nedeniyle mutluluk, peşinde koşulan, elde edilmeye, kazanılmaya ya da hak edilmeye çalışılan bir amaca dönüşür. Bütün bir hayat kurgumuzu, amaçlarımızı, yaşamda yapmak istediklerimizi, ‘mutlu olmak’ adına yaparız. Mutluluğu, koşullara bağlarız. Bir an için durup, mutluluğun peşinden koşmak yerine, mutluluğu durduğumuz yerde, hiçbir şey yapmadan, sadece hayata bakış açımızı yeniden kurgulayarak aradığımızda, belki mutluluğun sandığımızdan daha ulaşılabilir bir duygu olduğunu sezinleyebiliriz.
Genel olarak yaşamı ve mutlu olma durumunu koşullara bağlayan ve bu nedenle mutlu olmayı zorlaştıran, hatta olanaksız kılan unsur zihnimizdir. Çoğunlukla toplum ve çevre tarafından bize dayatılan ‘mutlu olma kalıpları’, mutlu olmayı mümkün kılmak yerine, olanaksız hale getirir. İyi bir aileye doğmak, (bedensel ve ruhsal açıdan) sağlıklı ebeveynlere sahip olmak, iyi bir eğitim almak, maddi kazancı yüksek bir meslek ve saygın bir kariyer sahibi olmak, iyi, güzel eşler bulmak, sağlıklı çocuklar yetiştirmek, güzel evlerde oturmak ve daha niceleri… İlginç ve zorlayıcı olan, bu koşulların hiçbir zaman sonu gelmemesidir. Zihnimiz, gerçekleşen her ön koşul sonrasında, yeni koşullar üretme konusunda inanılmaz başarılı!
Çoğunlukla toplum ve çevre tarafından bize dayatılan ‘mutlu olma kalıpları’, mutlu olmayı mümkün kılmak yerine, olanaksız hale getirir.
Oysa yaşam denilen deneyim, kesinlikle kusursuz ve eksiksiz bir kurgu değildir. İçinde barındırdığı onca güzelliğin yanında, zayıflıklar, eksiklikler, kusurlar, hastalıklar, güçlükler ve duygusal zorlukları da barındırır. Yaşayan herkes de, yaşamın bu arızalarından payını alır. Kimileri, bedensel ya da ruhsal açıdan sağlıklı olmayan ailelere doğarlar ve kendilerini bütünleyemedikleri, güvende hissedemedikleri bir çocukluğun ağırlığını hayatları boyunca taşırlar. Kimileri zenginliğin, kimileri yoksulluğun içine doğar. Zenginlik mutluluğun garantisi olmadığı gibi, yoksulluk da, her zaman mutluluğun engeli olmayabilir. Bazıları için hayat olumlu başlar, fakat ilerleyen yıllarda hastalıklar, güçlükler ve yoksunluklarla seyrini değiştirebilir. Kısacası herkes, yaşamın ağırlığını taşır. Anne babalar ise, dünyaya getirdikleri çocuklarının hayatlarından da kendilerini sorumlu hissederler. Çocuklarının yaşadığı mutluluklar onları mutlu eder; fakat aynı biçimde, hayatın çocuklarına sunabileceği zorluklar da, onları derinden yaralar.
Çocuklardaki gelişimsel farklılıklar, Otizm ve Asperger gibi durumlar, aileler için son derece yıkıcı, korkutucu ve üzücü durumlar olarak okunur. Otizm elbette beraberinde zorlukları da getirir. Otizm tanısı almış bir çocuğun farklı tepkileri, yaşadığı duyusal zorluklar, öğrenme süreçlerindeki farklılıkları ve yaşadığı güçlükler, çevresiyle iletişim kuramaması ve benzeri durumlar, aileler için ayrı ayrı travmalar olarak algılanır. Otizm konusunda bilginin yetersiz olması, bu yetersiz bilginin de toplumsal ve bireysel önyargılar yüzünden derin bir çaresizliğe ve korkuya dönüşmesi, birçok ailenin yaşadığı ortak bir deneyimdir. Aileler, otizm tanısı hayatlarının bir gerçeği haline geldiğinde, bunu soğukkanlılıkla karşılamalılar ve otizmin yönetilebilir bir durum olduğunu bilmelidirler. Öncelikle bu konuda yetkin, uzman ve deneyimli kişilerin (doktorlar, gelişim psikologları, özel eğitim uzmanları, vb.) desteği ile sağlam bir yol haritası çıkarılmalı. Tanı sonrasında, aileler zaten bir biçimde kurgusu belli yoğun bir terapi ve eğitim sürecine girmekte ve bir an önce, çocuklarını otizm tanısından çıkarmaya çalışmaktadır. Fakat tam bu noktada, aileler büyük bir hataya düşerler! Otizmi anlamak, otizm tanısı almış çocuklarını gerçekten tanımak, ona yakın olmak ve süreç içinde çocuklarının yaşadığı zorlukların çözümüne odaklanmak yerine, “otizm”i bir düşman olarak konumlandırıp, terapi ve eğitim süreçlerini bir ‘savaş’ alanına döndürmektedirler!
Otizm tanısı almış bir çocuğun farklı tepkileri, yaşadığı duyusal zorluklar, öğrenme süreçlerindeki farklılıkları ve yaşadığı güçlükler, çevresiyle iletişim kuramaması ve benzeri durumlar, aileler için ayrı ayrı travmalar olarak algılanır. Otizm konusunda bilginin yetersiz olması, bu yetersiz bilginin de toplumsal ve bireysel önyargılar yüzünden derin bir çaresizliğe ve korkuya dönüşmesi, birçok ailenin yaşadığı ortak bir deneyimdir.
Otizmli birey, eksik, yetersiz, hasta bir birey değildir! Otizm tanısı alındıktan sonra başlayan yoğun terapi ve eğitim süreci, bir ‘hastalığın’ ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir savaş değildir! Süreç içinde çocuğun duygu durumunu düzenleyen ilaçlar alınabilir; yoğun terapiler (konuşma, duyu bütünleme, psikolojik gelişim, oyun, vb.) söz konusu olabilir, tanı almış çocuğun gelişimini ve eğitimini destekleyecek özel eğitim süreçleri kurgulanabilir ve bunlar gerçekten yorucu, zaman alan, aileleri manevi ve maddi açıdan zorlayan süreçlere dönüşebilir. Fakat bu bir savaş değildir! Otizm tanısı sonrası başlayan terapi ve eğitim süreçleri, otizm tanısı almış çocuğun yaşadığı sosyal, iletişimsel, gelişimsel ve duyusal zorlukları minimize etmeyi hedefleyen bir süreçtir. Çocuğunuzun farklılığı, otizm durumunun ona getirdiği dünyayaya, olaylara ve insanlara dönük farklı bakış açısı, yaratıcılığa döndürülebilir.
Otizm yüzünden kendinizi ve çocuğunuzu mutsuz etmeyin! Konu hakkında okuyun, uzmanlarınızla ve terapistlerinizle konuşun, çocuğunuzla her zamankinden daha fazla zaman geçirin, dünyaya onun baktığı yerden bakmaya çalışın ve minicik de olsa bir iletişim kanalı yakaladığınızda, orayı genişletin… Çocuğunuzla birlikte olun…
Otizm tanısı sonrasında, aileler girdikleri terapi ve tedavi sürecinde, otizm tanısından ‘kurtulana’ dek her şeyi askıya alma eğilimindedir! Hatta otizm tanısı almış çocuk, terapistlerin, eğitmenlerin ve uzmanların arasında, kendi anne ve babasından uzak kalabilmektedir. Oysa bu süreç, çocuğunuzu daha yakından tanımak için apayrı bir fırsat olarak da okunabilir. Otizm, çocuğunuzun ve sizin mutlu olmasını engelleyecek bir durum değildir! Birlikte eğlenceli zaman geçirebilirsiniz! Çocuğun sosyal ve iletişimsel zorlukları nedeniyle bunun neredeyse olanaksız olduğunu düşünebilirsiniz, fakat yetkin, deneyimli terapistleriniz ve uzmanlarınızla, otizm tanısı almış çocuğunuzun bakış açısını ve davranış modellerini çözümleyerek, onun dünyasına girebilir, elinden tutabilir ve onun da girmekte zorlandığı, bizim ‘normal’ dediğimiz dünyaya girmesini ve orada daha rahat dolaşmasını sağlayabilirsiniz! Otizm yüzünden kendinizi ve çocuğunuzu mutsuz etmeyin! Konu hakkında okuyun, uzmanlarınızla ve terapistlerinizle konuşun, çocuğunuzla her zamankinden daha fazla zaman geçirin, dünyaya onun baktığı yerden bakmaya çalışın ve minicik de olsa bir iletişim kanalı yakaladığınızda, orayı genişletin… Çocuğunuzla birlikte olun…
Otizm yüzünden hayatı ertelemeyin…