Nöroçeşitlilik Nedir?
Nöroçeşitlilik, insanların beyin ve zihinlerinin sonsuz sayıda varyasyonlar içinde olduğunu ve insan ırkının her bireyinde farklı bir nörobilişsel işlevselliğin geliştiğini öngörüyor. Böyle bir bakış açısı, geleneksel olarak hastalık ve özürlülük olarak tanımlanagelmiş otizm ve benzeri farklı gelişimsel süreçlerin bir hastalık olarak değil, bireysel farklılık olarak algılanmasını olanaklı kılıyor.
Son yıllarda, otizm ve benzeri farklı gelişimsel durumların değerlendirilmesinde, hastalık bağlamının dışında daha kapsayıcı ve birey olarak insanı odağa alan bir kavram tartışılıyor: Nöroçeşitlilik. Nöroçeşitlilik, insanların beyin ve zihinlerinin sonsuz sayıda varyasyonlar içinde olduğunu ve insan ırkının her bireyinde farklı bir nörobilişsel işlevselliğin geliştiğini öngörüyor. Böyle bir bakış açısı, geleneksel olarak hastalık ve özürlülük olarak tanımlanagelmiş otizm ve benzeri farklı gelişimsel süreçlerin bir hastalık olarak değil, bireysel farklılık olarak algılanmasını olanaklı kılıyor. Elbette bu farklı nörolojik işlevselliklerin bireyin gündelik yaşamında doğurabileceği zorluklar üzerinde çalışmak önemli, ancak otizm tanısı almış bir bireyi “hasta” ve “özürlü” olarak tanımlamak, o bireyi bir insan olarak anlamamızın önünde de ciddi bir engeldir. Birçok ebeveyn, otizm tanısı aldıktan sonra kendilerini ve çocuklarını yoran bir savaşa girerler. Bir an önce otizm tanısından kurtulma çabalarını sürdürürken de, pek az ebeveyn çocuklarını bir insan olarak anlamaya, onlarla otizme rağmen birlikte, keyifli zaman harcamaya çaba gösterir. Nöroçeşitlilik, bize tek bir doğrunun ve tek bir ‘normal’in olmadığını hatırlatan, otizm gibi farklı gelişim süreçlerini bir hastalık ve eksiklik olarak kurgulamayan, bu nedenle de ne çocuklara ne de ailelere taşıması zor yükler bindirmeyen bir bakış açısı. Nöroçeşitlilik ilkesi çevresinde çalışan psikoterapistler, nöroçeşitlilk paradigması içinde, farkı nöroojik kurguları olan insanları hasta olarak değerlendirmemekte, bu farklılıkların doğurabileceği zorlukları da tıbbi bir komplikasyon olarak okumamaktadırlar. Bu sayede, insan faktörünü ikinci plana atan ve salt tanıdan kurtulmayı hedefleyen bir tedavi süreci yerine, insanı merkeze alan ve insanı anlamaya çalışan, onun toplum içindeki yaşamını kolaylaştırmayı hedefleyen terapi süreçleri önem kazanır.
Otizm tanısını yetişkinlik yıllarında alan John Elder Robinson, aynı zamanda otizmli bir erkek çocuk babası. Robinson Autism Speaks Bilim Danışma Kurulu’nda çalışıyor. Robinson, Amerika’da yayınlanan Psychology Today dergisinde yayınlanan yazısında, nöroçeşitlilik hakkında şunları söylüyor:
“Benim için nöroçeşitlilik, otizm ve ADHD gibi nörolojik farklılıkların, insan genomunda ortaya çıkan doğal varyasyonların sonucu olduğu düşüncesidir. Bu bakış açısı, geleneksel olarak patoloji ve hastalık olarak değerlendirilen durumların yeni ve tamamen farklı biçimlerde değerlendirilmesini sağlamaktadır. Nöroçeşitlilik görüşü, evrensel olarak kabul görmese de, bilimsel dayanakları her geçen gün güçlenmektedir. Bilim, otizm gibi durumların insanlık tarihinde ölçebileceğimiz kadar eskiye gittiğini ortaya koymaktadır. Otizm ADHD ve genetik yatkınlık ile çevresel faktörlerin kombinasyonu sonucu ortaya çıkan diğer durumların, bir hastalık ya da sakatlık olmadığını anlıyoruz.
Aynı zamanda, beyin hasarına neden olan bazı hastalıkların ve sakatlanmaların (fiziksel ve çevresel) otizm ve diğer farklılıklarla benzerlik gösteren durumları ortaya çıkardığını anlamaya da başladık. Nöroçeşitlilik kavramının kabul edilmesi kuşkusuz istenmeyen bir durumun edilgen bir biçimde kabul edilmesi anlamına gelmiyor; bu, bu durumlardan etkilenen insanları toplum içinde kabul etmemizi sağlayacak bir bakış açısı.
Çiçek hastalığı sağlıklı bireyleri de etkiler ve bu hastalıkla mücadele ederken bu gerçeği göz önünde bulundururuz. Başka her anlamda sağlıklı olan bir bireyin yaşam boyu gerçeği olacak otizm ise yine bazı olumsuzlukları beraberinde getirse de, kişinin ayrılmaz bir parçası olarak düşünüldüğünde, basite indirgenmiş bir hastalıkla mücadele düşüncesinden de bizi uzaklaştıracaktır. Aslında tam da bu nedenle, otizmin neden olduğu komplikasyonların tedavisi çok tartışılan bir konudur.
Gerçekten de, nöroçeşitlilik kavramını benimseyen birçok kişi, farklılıkları olan insanların tedavi edilmelerine gerek olmadığını, bunu yerine desteğe ve kapsanmaya gereksinimleri olduğunu düşünür. İnsanlara baktıklarında inanılmaz bir çeşitlilik ve farklılık görürler ve insan uygarlığının, bilimin ve sanatın gelişmesini olanaklı kılanın da tam da bu farklılıklar bütünü olduğunu bilirler. Toplumun en kenarında, farklılıkları çok fazla ve belirgin olan kişiler vardır. Nörolojik açıdan %99 aynı olan bireyler bir sorunu çözme konusunda tıkandığında, genellikle bu sorunu toplumun %1’lik dilimine düşen ‘farklı’ bireyler çözerler. Nöroçeşitlilik kavramını benimseyenler içn insanların özürlü olarak tanımlanmalarının nedeni, hasta ya da sakat olmaları değil, bu çan eğrisinin tam kenarında konumlanmış olmalarıdır.
Özürlü ya da kusurlu değil, de ‘farklı’ olduğumun altını çizmek, bence çok daha sağlıklı bir duruş.
Otizmli bir yetişkin olarak, doğal varyasyon düşüncesini daha cazip ve daha sağlam bir alternatif olarak görüyorum. Kendi otizmim hakkında orta yaşa gelene kadar bir fikrim yoktu. Tanı öncesi geçen o yıllar boyunca, yaşadığım sorunların benden kaynaklanan yetersizliklerden ve aksaklıklardan kaynaklandığını düşündüm. Özürlü ya da kusurlu değil, de ‘farklı’ olduğumun altını çizmek, bence çok daha sağlıklı bir duruş. Bu düşüncemin bilim tarafından desteklendiğini görmek de çok daha iyi.”