Blog

Mutlu Çocuklar, Huzurlu Ebeveynler

Mutlu Çocuklar, Huzurlu Ebeveynler

Çocukların kaderi, ana babalarının kaderi ile aynı olmak zorunda mıdır?

Herkes çocuğunu mutlu, sağlıklı ve huzurlu bireyler olarak yetiştirmek ister. Anne babaların birincil kaygısı, çocuklarının kendi içinde bütün, sağlıklı ve mutlu yaşamlar sürmesidir. Tam da bu nedenle, ebeveynler bazen çocuklarına yönelik büyük beklentilerin içine girerler ve bu beklenti de çocukların üzerinde bir baskıya dönüşür. Çocuk, birey olarak kendini gerçekleştirme ve bütünleme yolunda, daha aile ortamında yavaşlatılır ya da engellenir. Ebeveynler, kendi yaşamlarında yapamadıklarını, sahip olamadıklarını çocuklarından bekleyerek, çocuklarının üzerine istemeden ve farkında da olmadan büyük bir yük bindirirler. Çocukları birer telafi olasılığına ve mekanizmasına dönüştüren bu yaklaşımın ardında çoğu zaman, anne babaların da kendilerini tam olarak gerçekleştirmiş, bütünlemiş bireyler olamamaları gerçeği yatar. Anne babalarımız da kendi anne babalarından yeterli sevgiyi alamamış olabilirler. Aile geçmişinde çocuğa yansıtılmak istenmeyen büyük üzüntüler, travmalar olabilir. Bütün bu sorunlar konuşulup çözülmediğinde, kuşaktan kuşağa aktarılarak, çocuklarımızı olumsuz etkileyen karanlık gölgelere dönüşürler. Türkçedeki “annenin kaderi kıza” deyişi, bu kuşaklar arası travma aktarımını en iyi özetleyen sözdür.

Herkes çocuğunu mutlu, sağlıklı ve huzurlu bireyler olarak yetiştirmek ister. Anne babaların birincil kaygısı, çocuklarının kendi içinde bütün, sağlıklı ve mutlu yaşamlar sürmesidir. Tam da bu nedenle, ebeveynler bazen çocuklarına yönelik büyük beklentilerin içine girerler ve bu beklenti de çocukların üzerinde bir baskıya dönüşür.

Günümüzde insanların sıklıkla yakındığı depresyon, anksiyete bozuklukları, kronik ağrı, fobiler ve takıntılı düşünceler gibi psikolojik kaynaklı sorunların ortaya çıkma nedeni acaba yalnızca toplum mu? Psikolojimizi bozan etkilerin kaynağını yalnızca kendi yaşantımız ve toplum dinamiklerinde mi aramalıyız? Bu psikolojik bozukluklukları, self-help kitaplarının bize telkin ettiği gibi yalnızca hayata olumlu bakmayı öğrenerek düzeltebilir miyiz? Yoksa sadece ruhsal olduğunu düşündüğümüz bu aksaklıkların, bilmediğimiz, daha derinlerde yatan başka nedenleri olabilir mi? Dünyanın farklı üniversitelerinde dersler veren, San Franscisco’da “The Family Constellation Institute’un yöneticiliğini yapan Mark Wolynn’in “It Didn’t Start With You” (Seninle Başlamadı) adlı kitabı, günümüz bireyinin birçok psikolojik sorununun nedeninin, ailedeki önceki kuşaklardan kalıtım yoluyla aktarılan aile travmaları olduğunu ileri sürüyor. Bireyi mutsuzluğa iten bu travmaların ortadan kalkması için de, insanların anne ve babaları ile ilişkilerini düzeltmeleri gerektiğini çözüm olarak öneriyor.
Wolynn’in kitabı Türkçede Sola Yayınları tarafından 2016 yılında basıldı. Wolynn, kitabın ilk bölümlerinde, depresyon, anksiyete, kronik ağrı, fobiler, takıntılı düşünceler gibi olumsuz durumların kendi yaşantılarımızdan ya da beynimizdeki kimyasal dengesizliklerden değil, ebeveynlerimizin, büyükanne ve büyükbabalarımızın, hatta onların da anne ve babalarının geçmiş yaşantıları ile ilintili olabileceğini kanıtlarla ortaya koyuyor. Yapılan son bilimsel araştırmalar, travmatik yaşam deneyimlerinin sonraki kuşaklara aktarıldığını ortaya koymaktadır. Post-travmatik stres bozuklukları alanında, nörobilimci Rachel Yehuda ve psikiyatr Bessel van der Kolk gibi diğer uzmanların da çalışmalarına göndermelerde bulunan kitap, kuşaklar arasında aktarılan bu travmaların nasıl çözülebileceğine ilişkin somut örnekler de sunuyor.

Bireyi mutsuzluğa iten bu travmaların ortadan kalkması için de, insanların anne ve babaları ile ilişkilerini düzeltmeleri gerektiğini çözüm olarak öneriyor.

Kalıtsal aile travmaları alanında uzman olan Mark Wolynn, yirmi yılı aşkın bir süredir bireylerle ve gruplarla terapi ortamında çalışmıştır. Kalıtsal aile travmalarının olumsuz etkilerinden kurtulmak ve mutlu, dengeli, ruhsal açıdan sağlıklı bireyler olmamızı sağlayaca pragmatik ve somut çözüm önerileri sunan “Seninle Başlamadı”, gündelik hayatımızda kullandığımız dilsel ipuçlarını, davranışlarımızı ve fiziksel semptomlarımızı çözümlememiz için sağlam bir çerçeve sunuyor. Görsellerştirme, aktif imajinasyon ve doğrudan diyalog gibi yöntemlerle, sözcüklere dökülmemiş, belki iki üç kuşak öncesinden bize aktarılmış aile travmaları çözülebiliyor. Geleneksel terapi, ilaçlar ve diğer müdahalelerin yeterli olamadığı ya da bunların desteklenmesi gereken durumlarda, “Seninle Başlamadı”, kalıtsal aile travmalarının çözümünde bizlere yenilikçi bir yaklaşım sunuyor.
Wolynn’i kitabı bize, çocuk gelişimi ve çocuğun ruh sağlığı konusunda önemli ipuçları veriyor. Ebeveynlerin birey olarak kendilerini tamamlamaları, sağlıklı bireyler olarak fonksiyon göstermeleri, sağlıklı çocuklar yetiştirmelerinin de bir önkoşulu. Bu çerçevede, Wolynn’in de kitabında değindiği gibi, anne ve babalarımızdan tam ve özgürleştirici bir sevgi al(a)madıysak, çocuklarımızın da bu eksik halkadan ya da aksaklıktan olumsuz etkilenmemesi için, kendi ebeveynlerimizle olan ilişkimizde öfke, uzaklaşma, soğukluk, sevgisizlik, kin gibi duyguları temizlemeliyiz. Ancak o zaman çocuklarımıza onları boğmayacak, bir yük haline gelmeyecek, bilakis onları özgürleştirecek ve güçlendirecek bir sevgi aktarımını gerçekleştirebiliriz.